Zeynep Aydemir – Şehir Tuvaletleri Projesi
Yufka Ekmeği
Bugün de diğer sabahlar gibiydi aslında. Erken saatte kalkıp, kızım Hatice’yi uyandırdım. Yaktığım sobanın üzerinde demlediğim çayla beraber, kızım, babam ve ben alelacele bir kahvaltı yaptık. Hatice’yi okula, babamı da bahçeye yolcu edince, evin işlerine hızlıca başladım. Baba evi sıcaktı. Boşanmış, elinde 10 yaşında çocuğun, boynu bükük gelmek zordu, ama yuvaydı baba ocağı. Hiç değilse dayak yemiyor, boğazından geçen iki lokma çok gelmiyor.
Buralarda her geline söylendiği gibi “Gelinlikle çıkıp, kefenle gelmedim.” On altı yıldır yediğim dayakların, yaşadığım zulmün, bir de baba evine dönmenin ezikliği var üstümde. “Çok şükür ki canına zeval gelmedi, kızım ekmeğimin ufağı ile beslerim. Gel! “dedi babam.
İşte bir sene oluverdi. Oğlumu da alabilseydim o canavarın elinden; sırtım hepten
yere değmezdi ya, neyse. İnat etti, “ babamdan ayrılmam” dedi. Koca delikanlı oldu, laf geçmiyor ki Mahkeme de bıraktı uğursuz Erkan’ın eline çocuğumu. Ahh kara kuzum, ahh! Kapıya ilk gelen, komşu Ayşe abla “ Kız daha başlamadın mı hamura? Öğleni buldurcan! “ deyince getirdim büyük leğeni; tüm gücümle, yumrukladım ekmeğimizin hamurunu. Ben ocaklı odayı hazırlarken, Döndü ile Türkan abla da senitlerini almış gelmişti.
Attılar beni yine, ateşe harlanmış saçın önüne; kendileri de, hızlıca başladılar oklavaları yuvarlamaya. Bembeyaz, çarşaflar gibi açılan yufkalar, ateşin üstünde dalgalana dalgalananı pişiyor, önümdeki ekmek yığını arttıkça artıyor. Hamur azalmaya başlayınca, Türkan abla, “Saç tava gelince hamur bitermiş, geçinceme yoluna girince, ömür bitermiş. Kalk Serap, çayı demle, bizde kalanları katmer yapmaya başlayalım. “ dedi.
Yerimi Döndü ablaya bırakıp, çay ve biraz çıkın hazırlamaya başladım ki, kapı kırılırcasına yumruklandı. Kim vurur ki böyle kapıya derken, Ayşe abla benden önce açtı kapıyı. Kulakları sağır eden bir patlama sesi geldi. Ablam çuval gibi yere yığıldı. Tam karşısında da benim ilk göz ağrım İbrahim. Elinde koca bir tüfek, ucunda duman tütüyor. Kapının eşiğinde, hareketsiz yatan, Ayşe ablama sarıldım. Üstüm başım kanına bulandı.
– Köpek soyu babanın cesareti yok muydu, senin başını yaktı kara kuzum!
Gözlerinde, ateşli bakışlarını bana doğrulttuğu namlunun arkasında görüverdim.
“ Yapma aslanım! “ derken birkaç kez daha ateşledi demir celladı. Ablamın yanına düştüm başımı çarparak.
– Kaç kuzum! Yakalamasınlar seni. Kaç hele yavrum! Sabahın seherinde mayaladığım hamurun; bir de sacın üzerinde, artık kurum olmuş, son pişirdiğim ekmeğin kokusu geliyor burnuma…
